Wall Street Journal’a göre 2023 yılında 1900 CEO istifa etti. Daha da ilginç ve korkutucu bilgi ise tam 19 CEO görevi başındayken hayatını kaybetti.
Deloitte’nin yaptığı bir araştırmaya göre, çalışmaya devam eden CEO’ların %82’sinin tükenmişliğin en büyük göstergelerinden biri olan yorgunluk yaşadığını göstermiş. Daha da kötüsü ise %96’sının zihinsel sağlıklarının bozulduğunu hissetiğini söylemiş olmaları. Düşünsenize patronunuz, çalışma arkadaşınız, rakibiniz bu halde ve siz ondan doğru kararlar almasını bekliyorsunuz. Konuyu biraz daha derinleştirdiğimizde önümüze çıkan veriler durumu daha da dramatikleştiriyor. Amerikan Ulusal Ekonomik Araştırma Bürosu tarafından yayınlanan bir araştırmaya göre, eyalet yasalarıyla düşmanca davranışlardan korunmayan CEO’ların, korunan CEO’lara göre çok daha hızlı yaşlandığını, daha çökmüş ve bitmiş göründüğünü göstermekte. Sadece görünseler iyi, yaklaşık iki yıl daha az yaşadıkları sonucu çıkmış.
Bunun pek çok sebebi olduğu aşikar. Dışarıdan yıllık gelirleri, şirketlerinin onlara ve ailelerine sağladıkları imkanlar belki sizin hayallerinizi süslüyor ama durum içeriden hiç öyle huzur ve mutluluk getirmiyor. Bunu ben söylemiyorum. Yaşanan olaylar ve yapılan araştırmalar söylüyor. Sonu gelmeyen mesailer, acımasız rekabet, egzersiz eksikliği, sağlıksız beslenme ve hiç eksik olmayan stresi buna eklediğinizde gerçekten yaşanacak hayat değil. Hissedarlara verilecek çeyrek hesapları, yıl sonu raporları derken CEO’lar ya erkenden ölüyor ya olduklarından çok daha yaşlanmış görünüyor ve tükenmişlik sendromu ile mücadele ediyor, akıl sağlıklarını kaybetmeye başlıyorlar.
Küçük işletme sahipleri ile CEO’lar karşılaştırıldığında ise çok farklı sonuçlar ortaya çıkmış. Beylor Üniversitesi’nde yapılan bir araştırma bunu açıkça ortaya koymuş. Küçük ve orta ölçekli işyeri sahiplerinin CEO’lara göre çok daha mutlu, sağlıklı ve muadili CEO’lardan iyi durumda olduklarını sonucunu çıkartmış.
Herkes kendi penceresinden dünyaya bakıyor. Çalışana sorsanız o mutsuz, hakkını alamadığını düşünüyor. CEO’ya baksanız o çalışanlar için, şirket için elinden gelen her şeyi fazlasıyla yaptığını düşünüyor. Herkes haklı!
Benim düşüncem; Kendimize sormamız gereken asıl soru şu; Ben bu hayattan ne bekliyorum? Ne istiyorum? Nasıl mutlu olurum? Soruyu sormak kolay ama cevabı vermek o kadar kolay değil. Mental olarak yaşama bağlanmak, beklentileri çok yukarı çıkartmadan huzurlu, mutlu olmanın yollarını bulmak, kısacası bu işi kafamızda bitirebilmek çok önemli. Elbet çalışacağız, üreteceğiz ve yaşamaya çalışacağız. Bunu yaparken hırslarımız, aç gözlü olmamız bizi bozmaya başlayan en büyük faktör. Tüketme çılgınlığı, onda şu var bu var, onun çocuğu şu okula gitmiş bizimki de gitsin…Bunların hepsi maalesef bu çağın bize yüklediği çok acımasız bir sistem.
Mutluluğun, sağlıklı kafa ve dinç bir vücudun olması için öncelikle sevdiğimiz bir işi yapmak çok önemli. Mutsuz olduğumuz, bize yük bindiren sevmediğimiz bir iş hayatımızın her alanını çürütüyor. Önce sevdiğimiz, yaparken keyif aldığımız bir iş yapmak, hırslarımızdan tamamen değil ama mümkün olduğunca arınmak önemli. CEO’lar ve diğer üst düzey yöneticiler, beyaz yakalıların büyük çoğunluğu zor durumda. Elbet hepsi bu durumda değil. Bunu fakir edebiyatı olarak görmeyin. Fakir olmak mutluluk getirir diye bir sonuç çıkartılamaz tabi ki. Denge buradaki kritik olay.
Bu konu yaz yaz, tartış tartış bitmez. Somut olan şu ki araştırma sonuçlarına göre, CEO’ların durumu pek iyi değil. Sözde gelişmiş dünyamızda köle gibi çalışıp milyonlarca para kazanıp ya bunu keyiflerince harcayamıyorlar, harcasalar bile sağlıklarını düzeltmek için harcıyorlar. Finalde de bir para, mal kaldıysa da bunu çocukları torunları onlardan çok daha rahat ve gönüllerince harcıyor. Buradan da başka bir soruna geçiliyor tabi ki. Hiç çalışmayan, üretmeyen sadece tüketen bir nesil…