“Dijital Amnezi” olarak da bilinen “Google Etkisi”, günümüzdeki medya tüketim alışkanlıklarının beynimizi ve psikolojimizi nasıl şekillendirdiğiyle ilgili gösterilebilecek en önemli kanıtlardan biri olarak görülüyor. Uzmanlar Google etkisinin, sonuçları ciddi boyuta ulaşabilen bir beyin hasarı olmadığını söylese de bilginin kalıcı olmasını ve beynimiz tarafından işlenebilir hale gelmesini istiyorsak basılı bir kaynaktan edinilmesinin daha faydalı olabileceğine işaret ediyor.
“Google Etkisi” ve diğer adıyla “Dijital Amnezi”, internet ve arama motorları üzerinden kolayca ulaşılabilen bilgileri daha hızlı unutma eğilimimiz anlamına geliyor. Bazen bir bilgiyi Google’dan 10 kez aratsak ve cevabına ulaşsak da yine de onu unutmamızın ve buna şaşırıyor olmamızın ana sebebi Google etkisi olarak gösteriliyor.
Konuyla ilgili ilk araştırma, 2011 yılında Columbia Üniversitesi araştırmacısı Betsy Sparrow ve arkadaşları Jenny Liu ile Daniel Wegner tarafından yapıldı. Araştırmacılar hızlıca erişilen bilginin, bilgiyi edinme kabiliyetimizi nasıl etkilediğiyle ilgili bir çalışma yapmak istediler. Sparrow ve arkadaşları, Google etkisinin öğrenme kabiliyetimiz üzerindeki etkilerini kanıtlayabilmek için gönüllü öğrenciler üzerinde 4 aşamalı bir deney uyguladı. Her bir aşamada, öğrencilerden farklı görevler yapmaları istendi. Yapılan görevler, bilginin internet gibi kolaylıkla erişilebilir bir mecradan edinildiği zaman diğer yöntemlere kıyasla ne kadar hatırlanabilir olduğunu ölçmek üzere tasarlanmıştı.
Sparrow ve arkadaşları tarafından yapılan deneyin sonuçları, erişilen bilginin kaydedildiğine veya istenildiği zaman tekrar erişilebildiğine inandıkları zaman, insanların o bilgiyi daha az oranda hatırladıklarını gösterdi. Araştırmacılara göre, insanlar bilgiye daha fazla internet üzerinden ulaşma eğilimindeydi ve bilgiye erişim kolaylaştığında kişi; bilginin kendisinden ve içeriğinden çok, ona nereden ulaştığı bilgisini hatırlıyordu. Çevrim içi yöntemlerle erişilemeyen bilgi ise hafızada daha kalıcı hale geliyordu.
Akıllı telefon kullanıcılarının çoğu, önemli numaraları ezbere bilmiyor
Örneğin deney aşamalarından birinde, öğrencilerden bilgisayara bazı önemsiz cümleler yazmaları ve daha sonra onları hatırlamaları istendi. Öğrencilerden yarısına yazdıklarının kaydedildiği, diğer yarısına ise silindiği söylendi. Deney sonucunda ise yazdıklarının kaydedildiğini düşünen öğrencilerin, ilgili cümleleri daha az oranda hatırladıkları görüldü. Sparrow konuyla ilgili olarak araştırmasında, “Arama motorları sürekli olarak erişilebilir halde olduğu için çoğunlukla bilgiyi içsel olarak şifrelememiz veya işlememiz gerektiği hissine kapılmıyoruz; çünkü ihtiyaç duyduğumuz zaman ona hızlıca göz atabileceğimizi biliyoruz” ifadelerini kullandı. Böylelikle, beynimizin tutmaya çalıştığı bir bilgiyi önceliklendirdiği ve daha kolay hatırladığı görüldü.
Konuyla ilgili birkaç sene sonra yapılan başka bir araştırmada ise 6 Avrupa ülkesinde, 16 yaşından büyük 6 bin tüketicinin katıldığı bir anket çalışması yapıldı. Anket sonuçları, kullanıcıların çoğunluğunun kritik telefon numaralarını ezbere bilmediğini ortaya koydu. Yapılan çalışmaya göre, katılımcıların yüzde 53’ü çocuklarının, yüzde 90’ı çocuklarının okullarının ve yüzde 51’i iş yerlerinin numaralarını ezbere bilmiyordu.
Bununla birlikte, katılımcıların yaklaşık 3’te 1’i eşlerinin telefon numarasını hatırlamazken yarısına yakını da akıllı telefonların zaten bilmeleri ve hatırlamaları gereken her şeyi içerisinde barındırdığını ifade ediyordu. Sonuç olarak elde edilen bulgular, önemli bilgileri, onları hatırlama sorumluluğunu dijital cihazlara yıktığımız için belleğimizde tutmadığımızı ortaya koydu.
“Google Etkisi”, kalıcı bir beyin hasarının işareti olabilir mi?
Uzmanlara göre, dijital amnezinin meydana gelme sebebi bilginin dışarıda bir yerde zaten depolandığını biliyor olmamız. Araştırmalara göre, öğrenmek için bilinçli olarak çaba sarf ederken iki önemli konuya odaklanıyoruz: Hangi bilginin hatırlanmak için yeterince önemli olduğu ve bilgideki hangi detayların dikkate değer olduğu. Fakat eğer harici bir belleğin her bir detayı içerisinde sakladığını biliyorsak bu iki noktayı da önemsiz görmeye başlıyoruz.
Google etkisiyle ilgili uzun yıllardır gündeme gelen bir diğer konu ise bunun insanlığın DNA’sında kalıcı hale gelen ya da zeka gerilemesine sebep olan bir beyin hasarı olup olmadığı. Dijital amnezinin hafızadaki etkileriyle ilgili endişelerini ilk dile getiren kişilerden biri olan Nicholas Carr, Google etkisini bir tür beyin hasarı olarak görüyor olsa da benzer bir olgunun Antik Yunan’da bile görüldüğüne işaret ediyor. Carr tarafında paylaşılan detaylara göre Platon, “Phaidros” isimli kitabında Sokrates’in yazı yazmanın ve yazarak kaydetmenin bireyin bilge olma kapasitesini azaltacağından endişe ettiğini belirtiyor. Sokrates’e göre eğer her şey yazılı olursa, insanların hiçbir şeyi hatırlamaları gerekmeyecekti. Araştırmacılar da benzer endişelerin yüzyıllar boyu devam ettiğine işaret ediyor.
Dikkat süresi 12 saniyeden 8 saniyeye düştü
Diğer yandan konuyla ilgili bugüne kadar yapılan hiçbir çalışma, Google etkisi dolayısıyla git gide daha az akıllı bir tür haline geldiğimize işaret etmedi. Uzmanlara göre, çevrim dışı olarak ve geleneksel yöntemlerle öğrenme kabiliyetimiz hala aynı. Fakat üretilen her iletişim aracı, tarih boyu onu kullanan insanları değiştirdi. Örneğin, Microsoft tarafından yakın zamanda yapılan bir çalışma 2000 yılından bu yana insanın dikkat süresinin 12 saniyeden 8 saniyeye düştüğünü gösterdi.
Dolayısıyla Google etkisi, aksine beynimizin tam olarak yapması gerekeni yaptığının ve güncel koşullarda kendisine meydan okuyan her şeye zamanla adapte olduğunun bir göstergesi. Antropolog Genevieve Bell de aynı şekilde teknoloji ve internetin bizi daha aptal yapmak yerine, cevaplara erişimimizi kolaylaştırdığı için daha zeki yaptığı kanaatinde.
Çevrim içi dünya, kalıcı anılar oluşturmamızı da zorlaştırabilir
Her ne kadar beynimiz mevcut koşullara adapte olsa da Google etkisi, günümüz toplumu ve insan psikolojisi için içerisinde bazı riskler ve dezavantajlar barındırmaya devam ediyor. Çalışmalar, dijital amneziyle ilgili meydana gelen asıl risklerin bilginin güvenilirliğiyle ilgili olduğuna işaret ediyor. Uzmanlara göre, internet üzerinden öğrenilen bilgiler ciltli bir kitaptan öğrenmeye kıyasla daha az doğruluk ve güvenilirlik oranıyla hatırlanıyor. Dolayısıyla internetten edinilen bilgi, bir süre sonra beyinde hatırlanır hale gelse bile yanlış olma veya yanlış biçimde hatırlanma riski de taşıyor.
Araştırmacılara göre, giderek karmaşıklaşan bir dünya içerisinde, beynimizin bilinçsiz olarak yeni davranış kalıpları benimsemesi oldukça doğal olsa da teknolojinin etkilerinin farkında olmak, riskleri minimuma indirmeye yardımcı olabilir. Birmingham Üniversitesi’nde öğretim üyesi olan Dr. Maria Wimber da insanlara, hafızayı korumak için daha fazla çevrim dışı vakit geçirmelerini tavsiye ediyor.
Bellek araştırmalarına göre insanların sadece dikkat ettikleri bilgileri hatırlıyor olduklarına işaret eden Wimber, konuyla ilgili olarak “Tüm zamanımızı çevrim içi platformlarda geçirirsek ve hayatı akıllı telefon kameralarından deneyimlersek, önemli anları kaçırabilir ve onları uzun süreli hafızaya atamayabiliriz” diyor. Wimber, aynı şekilde sürekli çevrim içi bilgi aramanın da kalıcı anılar yaratmak için etkili bir yol olmadığına işaret ediyor.