Ana Sayfa Blog Sayfa 1229

Düzceli Çocuklar Sürücüsüz Otomobil Yaptı

0

Young Guru Academy (YGA) tarafından yürütülen ‘Bilim Seferberliği’ projesinin hayal ortaklarından biri olan Fibrobeton, Düzce’de 10 ayrı ilköğretim okuluna bilim desteği sundu. Düzenlenen Düzce Bilim Seferberliği etkinliğinde mucit çocuklar, YGA’nın geliştirdiği Bilim Seti’ni kullanarak özgün icatlarının gösterimini yaptılar. Çocuklar tarafından geliştirilen sürücüsüz otomobil etkinlikte büyük ilgi gördü. 

Bilim Seferberliği projesi kapsamında ortaokul öğrencilerinin faydalanacağı toplam 100 adet bilim seti, YGA işbirliği ile Düzce’de yerleşik 10 ayrı okula gönderildi. Nobel ödüllü bilim insanı Prof. Aziz Sancar ile Harvard ve MIT üniversiteleri profesörü Mehmet Toner’in de aralarında bulunduğu dünyaca ünlü Türk bilim insanlarının danışmanlığında hazırlanan bilim setleri, okul müfredatına giren robotik ve kodlama eğitimi için öğrencilere gerekli materyalleri sağlıyor. Proje, YGA’nın Milli Eğitim Bakanlığı ile imzaladığı bir protokol kapsamında gerçekleştiriliyor.

Sürücüsüz otomobil icat ettiler

Şükran – Sedat Şenkardeşler Ortaokulu’nda düzenlenen Düzce Bilim Seferberliği etkinliğinde mucit çocuklar bilim setlerini kullanarak geliştirdikleri özgün icatlarının gösterimini yaptılar. Bu projeler arasında yer alan ‘sürücüsüz otomobil’ büyük ilgi gördü. Bilim Seti’ndeki elektronik blokları birleştirerek otonom arabayı üreten öğrenciler, günümüz teknolojilerini basit olarak anlatan düzenekler sayesinde ulaşılmaz gibi görünen teknolojileri kendileri ürettiler. Sürücüsüz otomobilleri daha sonra gruplar halinde yarıştıran çocuklar, etkinliğin bu bölümünde eğlenceli dakikalar yaşadılar. Bilim setleri eğlenceli deneylerle çocuklara bilim öğrenimini kolaylaştırıyor.

Yetişener: “Gelecek 100 yılı bugünün çocukları şekillendirecek.”

Fibrobeton Yönetim Kurulu Başkanı Dündar Yetişener, Düzce Bilim Seferberliği etkinliğinde yaptığı konuşmada, tüm faaliyetlerini çocukların yüksek kalitede yetişmesine adayan YGA ile şirket olarak yollarının kesişmesinden son derece memnuniyet duyduklarını belirtti. 2018 yılı sayımına göre 82,3 milyon olan Türkiye nüfusunun, 22,9 milyonunu çocukların oluşturduğuna dikkati çeken Yetişener, “Birleşmiş Milletler’in tanımına göre, 0-17 yaş grubunu oluşturan bu çocuk nüfus, toplam nüfusumuzun yüzde 28’ine denk geliyor. Diğer bir ifade ile toplam nüfusumuzun dörtte biri çocuk.Bu demektir ki, dünyanın gelecek 100 yılını, çocuklarımıza bugün vereceğimiz eğitimin kalitesi şekillendirecek” dedi.

Bilim Seferberliği projesinin erken yaştan itibaren çocuklara teknoloji okur-yazarlığı ve kodlama yeteneği kazandırması bakımından paha biçilmez değerde olduğunu vurgulayan Dündar Yetişener, “Bugün insanlığa faydalı teknolojiler üreten, bilimle büyüyen ve iyi değerlerle donatılmış nesiller yetiştirmek dünyanın aydınlık geleceğinin garantisi olacaktır” görüşünü ifade etti.

Balaban: “Türkiye’nin en parlak gençleri en dezavantajlı bölgelere son teknolojiyi ulaştırıyor.”

YGA Bilim Seferberliği Proje Lideri Cemre Balaban da konuşmasında, Türkiye’de kurulan ve kâr amacı gütmeyen bir sivil toplum kuruluşu olan YGA’nın Bilim Seferberliği projesinin, çocuklara bilimi sevdirmek ve onlara bilimsel bakış açısı kazandırmak için başlatılan bir sosyal sorumluluk projesi olduğunu belirtti. Balaban, “YGA geleceğe umutla bakmamızı sağlayan çift kanatlı gençler yetiştirir. Bu gençler hem vicdan, hem de donanım kanatlarını insanlığa faydalı projeler üretirken geliştirirler” dedi.

Bugüne kadar Türkiye genelinde 320 okulda, 130 bin çocuğa bilim seti ulaştıklarını kaydeden Cemre Balaban, üçüncü yılın sonunda; 5 bin okulda, 2 milyon ortaokul öğrencisini bilim setleriyle buluşturmayı hedeflediklerini anlattı. Balaban, Türkiye’nin en dezavantajlı bölgelerine, en son teknolojiyi ulaştırarak; özgür düşünen, özgün projeler üreten, özgüvenli bireylerin yetişmesini amaçladıklarını kaydetti.

Instagram, kullanıcılarını saldırgan ve incitici paylaşım yapmadan önce uyaracak

0

Instagram seçili ülkelerde bugünden itibaren fotoğraf paylaşılırken altına yazılan yazının ofansif veya incitici olması durumunda, paylaşmadan önce kullanıcılarını uyarmaya başlayacak. Yapay zekâ destekli özellik, gelecek aylarda tüm dünyada kullanılabiliyor olacak. Benzer bir yenilik, yıl içerisinde yorumlar için de uygulamaya eklenmişti.  

Günümüzün en popüler fotoğraf paylaşma uygulamalarından biri olan Instagram, yazılımına yeni bir özellik ekleyeceğini duyurdu. Açıklamaya göre, uygulama artık kullanıcı kendi profiline bir fotoğraf ya da video eklerken altına saldırgan olduğu düşünülebilecek bir ifade yazarsa onu uyaracak. Yapay zekâ destekli özellik caption’ın, yani fotoğraf ve video altı yazısının incitici olduğunu düşündüğü zaman kullanıcıya paylaşımda bulunmadan önce, “Daha önce şikâyet edilenlere benzer gözüküyor” gibi bir uyarı gönderecek. Uygulama daha sonrasında yazıyı düzenlemesi için kullanıcıyı teşvik edecek olsa da değiştirmeden yayınlama seçeneğinin kullanılmasına da izin verecek.  

Yeni özellik, Temmuz ayından itibaren yorumlarda kullanılmaya başlanan benzer bir yapay zeka destekli özellikten yola çıkılarak uygulamaya eklendi. Şirket, insanlar potansiyel olarak incitici yorumlar paylaşırken onları hafifçe dürterek yeniden düşünmeye teşvik etmenin ‘online zorbalıkla’ savaşmalarına yardım ettiğini söylüyor. 

Yapay zeka destekli özellik, Instagram’ın internet zorbalığına karşı aldığı ilk önlem değil 

Eklenen bu yenilik, uygulamanın internet üzerinden yapılan zorbalığa karşı aldığı önlemlerden sadece biri. Aynı şekilde Ekim ayında da uygulama, bazı kişilerin kısıtlanması ve diğer kullanıcıları rahatsız etmemesi için ‘sınırlandırma’ özelliği getirmiş; ayrıca geçtiğimiz yıl ofansif yorumları filtrelemek veya fotoğraf ve yorumlardaki zorbalıkları önceden tespit edebilmek için yapay zekâ kullanmaya başlamıştı. Önceki özelliklerden farklı olarak Instagram bu kez herhangi bir içerik, sınırı geçerse bunu kullanıcının kendisinin tespit etmesi için ona güvenmek durumunda.  

Yeni özellik şimdilik seçili ülkelerde uygulamaya konulacak olsa da önümüzdeki aylarda tüm dünyada kullanımda olacak. 

Biyometrik şifrenin yükselişi: Geleneksel şifreler tarihe mi gömülüyor?

0

Parmak iziyle şifreleme, yüz tanıma, retina taraması ve sesli şifreleme gibi yöntemlerden oluşan biyometrik güvenlik yöntemleri yükselişe geçerken geleneksel şifreleme yöntemlerinin kullanımı giderek daha da azalıyor. Bugün Amerika’da kullanıcıların %86’sı kimliklerini doğrulamak veya ödeme yetkisi vermek için biyometrik şifreleme yöntemlerini tercih ediyor. Yöntemin mahremiyet açısından ne kadar güvenilir olduğu ise hala tartışma konusu. 

Visual Capitalist\’tin haberine göre küreselleşen dünyada internet kullanıcısı sayısı giderek daha da fazla oranda artarken teknolojik araçlar üzerinden kimlik doğrulaması yapabilmek çok daha fazla zorlaşıyor. Biyometrik doğrulama bu ihtiyaca karşılık verebilmek açısından hayatımıza girmiş olsa da hala siber güvenlik açısından pek çok tartışmanın ana konusu. Günümüzde kimlik doğrulaması yapabilmek için 3 ana yöntem kullanılıyor: Sahip olduğunuz bir belgeyi kullanmak, sadece kendinizin bildiği bir bilgiyi kullanmak veya sizi diğer insanlardan ayrıştıran bir fiziksel özelliği kullanmak. 

İnsanları birbirinden belirgin şekilde ayırabilen özellikler yardımıyla sağlanabilen biyometrik şifreleme ise git gide daha da popüler hale geliyor. Ayrıştırmak için kullanılan fiziksel özellikler çoğunlukla göz taraması, parmak izi taraması, yüz taraması veya ses tanıma gibi yöntemlerde kullanılıyor. Uzmanlara göre biyometrik şifreleme, bu fiziksel özellikler her bir kullanıcıya özel olduğu için geleneksel yöntemlere göre teorik olarak çok daha fazla güvenlik sağlıyor. 

Günümüzde hala en yaygın iki şifre ‘123456’ ve ‘password’ 

Yaşanan bu teknolojik gelişmeyle geleneksel şifreleme yöntemlerini kullanan kullanıcılar, korumak istediği veriyi büyük bir riske atmış oluyor. Günümüzde pek çok şifre ve pin kolayca erişilebilir veya tahmin edilebilir kaynaklara dayanıyor. Araştırmalara göre 2019’da bile hala, en çok kullanılan şifreler “123456” ve “password”. 

Sadece doğru kullanıcı tarafından erişilebilen e-postalar veya SMS’ler aracılığıyla yapılan iki aşamalı güvenlik yöntemlerinin her bir aşaması veya iki aşaması birden yine biyometrik şifreleme yöntemleriyle kullanıcı için çok daha hızlı bir biçimde sağlanabiliyor. Günümüz dünyasında neredeyse tüm akıllı telefonlar bir çeşit biyometrik şifreleme özelliği kullanıyor. Bununla birlikte biyometrik kimlik doğrulama ile ilgili bilinen en yaygın uygulama Schengen ülkelerinde bulunan havaalanlarında kullanılıyor. Schengen Giriş-Çıkış Sistemi olarak bilinen ve biyometrik kimlik doğrulamasına dayanan sistem, parmak izi ve yüz tanıma sistemini içinde birleştirerek kullanıyor. 

Kullanıcıların bir kısmı biyometrik yöntemleri mahremiyet açısından sakıncalı buluyor 

Öte yandan bazı kullanıcılar hala biyometrik doğrulama yöntemlerine biraz daha şüpheci bir biçimde yaklaşıyor. Çoğu kişi artık parmak izi doğrulamasını güvenilir bulsa da kullanıcıların sadece %14’ü kimlik doğrulaması için yüz tanıma sistemlerine güveniyor. Bazı uzmanlara göre biyometrik şifreleme henüz daha ilk adımlarını atıyor; dolayısıyla içinde barındırdığı hiçbir yöntem yüzde yüz güvenilir değil. Bugün biyometrik doğrulamayı tercih eden kullanıcılar da parmak izi klonlama ya da maske kullanımı gibi yöntemlerle siber saldırılara maruz kalabiliyor. 

Bununla birlikte pek çok kişi biyometrik doğrulama yöntemlerini mahremiyet açısından da sakıncalı buluyor ve kişileri hukuki yaptırımlardan geleneksel şifreleme yöntemlerine göre daha az koruduğunu iddia ediyor. Başka bir bakış açısına göre de yöntem, mahremiyet açısından ciddi bir sorun teşkil ediyor olsa da veri koruması açısından kullanıcıya çok daha güvenli bir ortam sunuyor. 

Biyometrik doğrulama yöntemleri günümüz dünyasında giderek artan oranda yaygınlaşsa ve veri korumasını geleneksel şifreleme yöntemlerine göre büyük oranda artırıyor olsa da doğası gereği konuyla ilgili pek çok tartışmanın ana gündemini oluşturmaya devam edecek gibi görünüyor. 

Yenilenen Nissan LEAF Japonya\’da Satışa Çıkıyor

0

Nissan’ın elektrikli modeli LEAF ve LEAF Autech, Şubat 2020’den itibaren geliştirilen versiyonuyla Japonya’da sürücülerin beğenisine sunulacak. Geliştirilen özellikler arasında ileri sürüş destek sistemleri ve bağlantılı sürüş özellikleri yer alıyor

Japon otomotiv markası Nissan, elektrikli arabası LEAF’i yeni versiyonu ve geliştirilmiş özellikleriyle kendi ülkesinde sürücülerle tanıştıracak. Marka, otomobilin yeni versiyonunun satışına sıfır emisyon teknolojisinin 10. yıldönümü olan Şubat 2020’den itibaren başlayacak. LEAF’in yeni ‘ProPILOT’ sürüş destek teknolojisi, ‘ProPILOT’ park özelliği, yıllık ödeme gerektiren bir sistem olan ‘NissanConnect’  ve ‘Kör Nokta Müdahale’ sistemi geliştirilen özellikler arasında yer alacak. Bunlarla birlikte yeni renk seçenekleri de sürücülerin beğenisine sunulacak.  

Yeni sürüş destek sistemleri, sürüş rahatlığını artırmak ve sürücü stresini azaltmak için daha yüksek bir araç kontrolü deneyimi sunacak. ProPILOT’ın hız kontrolü, optimize edilmiş bir seviyede olurken eğimli yollarda sürücü tarafından önceden ayarlanmış hız seviyesini koruyabilecek. ProPILOT park özelliği ise sürücülerin park etmek için ayırdığı süreyi kısaltmayı hedeflerken tüm sürüş manevralarında sürücüye destek olacak.  

Bunlarla birlikte Nissan’ın elektrikli aracında ilk kez, şerit değiştirirken yaşanabilecek çarpışmaları önlemeyi hedefleyen Kör Nokta Müdahale sistemi bulunacak. Geliştirilen LEAF, ayrıca araca yaklaşan yaya ve nesneler için sürücüye destek olan Nissan’ın imza niteliğindeki sesli asistanı ‘Canto’ ile donatılacak. ‘Canto’, ilk kez 2017 Tokyo Motor Show’da gösterilen Nissan Serena’nın son modeli ile tanıtılmıştı.  

Nissan ilk kez, Google destekli bir uygulamayı yenilenen LEAF için kullanacak 

Tüm bunların yanında akıllı telefon ve araç navigasyon sistemleriyle eşleşebilen ‘Nissan Kapıdan Kapıya Navigasyon’ sürücüye hedef noktaya ulaşmak için daha kusursuz yol bilgisi sunacak. Araçta, harita güncellemeleri kolaylıkla yapılabilecek.  Nissan LEAF, üretilişinden bu yana ilk kez, sürüş sırasında mobil veri kullanımını elimine etmek için tasarlanan ve araç kabinini bir Wi-Fi alanına dönüştürebilen ‘Docomo in Car Connect’ isimli özellikle birlikte gelecek.  

Google destekli özellikler ise geliştirilen Nissan LEAF ile birlikte tüm Nissan arabalarında bir ilk olarak karşımıza çıkacak. Sürücüler Google tarafından üretilmiş uygulama üzerinden araçlarını kilitleyip kilitlemediklerini kontrol edebilecek veya uzaktan aracı kilitleyebilecek. Bunun yanında sürücüler, araç başkası tarafından kullanılırken güvenliğinden emin olabilmek adına aracın lokasyonu veya hızı gibi sürüş detaylarına uygulama yardımıyla ulaşabilecek. 

Nissan LEAF Autech, yeni özel tasarım gövde rengiyle tanıtılacak 

Nissan’ın alt kuruluşu olan Autech, aynı şekilde Nissan LEAF Autech modelini geliştirilmiş yeni versiyonuyla satışa çıkaracak. Geliştirilen LEAF Autech de Şubat 2020’den itibaren tüm Japonya’da yetkili satış bayilerinde tanıtılacak. ProPILOTProPILOT Park ve NissanConnect sistemlerinin yanı sıra yeni LEAF Autech, bu araç için üretilmiş özel bir gövde rengi seçeneğiyle sürücülerle buluşacak.  

Araç, elektrikli öncü modelinin 2010’daki ilk tanıtılışından bu yana 132.000 Japon müşteri tarafından satın alındı. Aracın güncel olarak önerilen satış fiyatı 3,326,400 (yaklaşık 30,500 $) yenden başlıyor. Nissan LEAF Autech’in ise 4,094,200 yenden (yaklaşık 37,500 $) başlayan fiyatlarla satışa çıkarılması bekleniyor.  

OPPO – A Serisi özellikleri

0

OPPO’nun geçtiğimiz aylarda Türkiye’de de satışa sunulan A Serisi 2020 cihazları özellikle 5000mAh bataryasıyla dikkat çekiyor.

“A Serisi 2020”, 48MP Ultra Geniş Açılı Dörtlü Kamera ile tüm çekim açıları için kullanıcıların beklentilerini karşılar nitelikte sunuluyor. Seride ayrıca Ultra Gece Modu 2.0, Ultra Geniş Açı, Ultra Video Sabitleyici özellikleri bulunuyor. Selfie çekimleri için de A9 2020’de 16MP, A5 2020 modelinde ise 8MP selfie kamerası yer alıyor. Selfie kameraları kullanıcıların görünümlerini yeni trendlere göre kişiselleştirmeleri için Yapay Zekâ Güzelleştirme teknolojisi ile çalışıyor.

Seri, 5000mAh batarya ile 19 saat çalışmayı destekleyebilen gün boyu kullanım imkanı sağlıyor. OPPO A Serisi 2020 bunların yanı sıra, 8 çekirdekli 64 bit işlemcili Qualcomm Snapdragon 665 platformu sayesinde güçlü bir performans sunuyor. OPPO A Serisi 2020 akıllı telefonları, Android 9.0 tabanlı ColorOS 6 ile çalışıyor ve uzun süreli kullanımdan sonra bile rahat bir görüntü deneyimi sunuyor. 128 GB yüksek kapasiteli, çok yönlü bellek seçeneklerinin yanı sıra 256 GB\’a kadar belleği destekleyebilen iki kartlı yuva (Sim + MicroSD) özelliği bulunuyor.

A5 2020 modelinin “Işıltılı Beyaz” ve “Parlak Siyah”, A9 2020 modelinin ise “Deniz Yeşili”, “Uzay Moru” renk seçenekleri bulunuyor. A5 2020, 1999TL ve A9 2020, 2699 TL KDV dahil olmak üzere piyasada bulunuyor.

Netflix ve benzeri platformlara rakip olabilecek ücretsiz bir platform: BayStream

0

Pirate Bay’de bulunan film ve dizileri indirmeden oynatabilecek bir internet sitesi kuruldu. Torrent dosyalarının meşhur sitesi Pirate Bay’de yer alan medya dosyaları artık indirmeye gerek kalmadan BayStream isimli internet sitesi ile izlenebilecek. Netflix ve benzeri diğer platformlara rakip olabilecek platformun en büyük farkı ise ücretsiz olması.

Pirate Bay, daha önce Birleşik Krallık’taki çoğu internet servis sağlayıcısı tarafından telif sıkıntıları sebebiyle engellenmişti. Normalde telif hakkıyla korunan materyalleri ve ücretsiz olarak indirilebilen torrent dosyaları barındırdığı tespit edilen site şimdi de istenilen içeriği indirmeye gerek kalmadan BayStream sitesinden izlemeye olanak sağlayacak.

Dünya çapında popüler olma olasılığı yüksek olan site, normalde ücretli olan bir içeriği ücretsiz izlemeye imkan sunuyor. BayStream elbette ki herhangi bir telif probleminde kapanabilir ancak yine de Netflix’in ücretsiz versiyonu olarak adlandırılan site oldukça ilgi çekici.

Pirate Bay, illegal izleyiciler için torrent ve benzeri dosyaları kullanıyor. Ancak eskiden indirmek zorunda kalınan torrent dosyalarını yeni siteyle birlikte indirmeye gerek kalmadan izleme olanağı sunulacak. Pirate Bay, yeni BayStream projesiyle torrent dosyalarının arka planda kod çözme işlemlerini gerçekleştirip, izleyicilere içeriği indirmeden izleme imkanı sunacak.

Pirate Bay’de bulunan bir dizi ya da filmin bağlantısına girdikten sonra “Play/Stream Torrent” seçeneğinden film ya da diziyi oynatabilecek. Kurucusunun kim olduğu bilinmeyen BayStream’de izlenebilecek içeriklere ise şu an için altyazı eklenemiyor.

Google’ın kararı sonrası piyasaya çıkacak yeni Android cihazlarda olmayacak 11 Google Uygulaması

0

Rekabet Kurulu tarafından, Google’a haksız rekabet yarattığı sebebiyle ceza verilen cezanın ardından Türkiye’de piyasaya çıkacak yeni Android cihazlar için Google servisleri hakkında anlaşma yapmayacağını duyurdu. Buna göre mevcut modeller dışında Türkiye pazarına girecek Android cihazlarda Google uygulamaları yüklü olmayacak. Kullanıcılar bu uygulamaları APK olarak edinebilecek. İşte Android cihazlarda olmayacak Google uygulamaları.

Türkiye’de kullanılan her 10 akıllı telefondan 9’u Android işletim sistemine sahip. Android cihazlar Türkiye’de akıllı telefon pazarını domine ediyor ve Google’ın bu kararı sonrasında piyasaya yeni sürülecek cihazlar alışılan özellik ve uygulamaların bir çoğuna sahip olmayacak. Cihazlarda Google Play yüklü olmayacağı için kullanıcıların önce APK olarak Google Play’i edinmesi ve ardından diğer uygulamaları yüklemesi gerekecek.

Peki Android cihazlarda görmeye alıştığımız hangi uygulamalar piyasaya çıkacak yeni cihazlarda yüklü olmayacak?

  1. Google Search
  2. Google Chrome
  3. Google Duo
  4. Google Play Music
  5. Google Speech
  6. Google Fotoğraflar
  7. Google Drive
  8. Google Maps
  9. Gmail
  10. Google Play Store
  11. YouTube

Google, Rekabet Kurulu ile çalışmaların sürdüğünü ve sorunun çözülmesi konusunda umutlu olduğunu işaret etti. Buna göre anlaşma sağlanana dek Google’ın yukarıdaki uygulamalarına erişim zorlaşacak. Buna ek olarak ciddi indirme sayılarına sahip, günlük ve iş yaşantısında sıklıkla kullanılan Drive ve Gmail uygulamarı başta olmak üzere pek çok Google uygulaması diğer uygulamalarla senkronize olarak çalışıyor. Bunun yaratacağı zorluklarla diğer uygulamaların kullanımı da zorlaşacak gibi duruyor.

Peki APK nedir? Nasıl kullanılır?

Açılımı Android Package Kit(Android Paket Kiti) APK, Android üzerinde bulunan uygulamaları dağıtmak ve yüklemek için kullanılan dosya biçimidir.

Windows kullanıcılarının tanıyacağı “.exe” dosyasının Android işletim sistemindeki versiyonudur. Genelde Google Play’den bir ürün indirilince biz onları görmeyiz, ancak tıpkı elle kurulduğunda APK dosyalarına ulaştığımız gibi Google Play indirmelerinde de arka planda bu dosyalar indirilir.

APK dosya biçimi sayesinde, Android için geliştirilmiş bir uygulamayı paketleyerek istediğiniz yere taşıyabilir ve gerektiğinde cihazınıza kurabilirsiniz. Google Play dışındaki 3’üncü parti siteler üzerinden indirilen APK dosyalarının içerisinde kötü amaçlı yazılım olacağı için buna karşı da dikkatli olmanız gerekiyor. APK dosyalarını bilinmeyen kaynaklardan indiriyorsanız çok dikkatli olunması gerekir.

Google’ın konu ile alakalı açıklamasını okumak için tıklayınız.

Dünyanın en pahalı SUV’u Karlmann King ve özellikleri

0

Teknoloji ve tasarımıyla dikkat çeken Karlmann King, dudak uçuklatan fiyatıyla dünyanın en pahalı SUV aracı olarak öne çıkıyor. Aracın fiyatı 3,8 milyon dolar

Dünyanın en pahalı SUV’u ünvanını kazanan araç, ilk olarak 2017 yılında Dubai Motor Show’da sergilenmişti. Dünya standartlarındaki diğer lüks araçları bile geride bırakan Karlmann King SUV, sergilendiği fuarda Bentayga ve Lamborghini’yi geçip birinciliği kapmıştı.

Karlmann King SUV aracı, değişik tasarımıyla dikkatleri çekse de kullanıcılar tarafından seçilen özelliklerin eklenebilmesi ve kurşun geçirmez bir gövdeye sahip olması sebebiyle dünyanın en pahalı SUV aracı olma niteliğine ulaşıyor. Bahsi geçen tüm bu özelliklere sahip olan dev araç, 1.08 milyon dolardan başlıyor ve fiyatı 3,8 milyon dolara kadar çıkıyor.

Tasarımcı Luciano D’Ambrosio’nun son eseri olan devasa SUV, Batmobil’den ilham alınarak tasarlandı. Baktığınızda aracın tasarımı garip görünse de asimetrik tasarım araca ayrı bir karakter katıyor. Tuhaflık ve farklılık açısından Tesla’nın çok konuşulan aracı Cybertruck’a benziyor. Çinli otomotiv şirket IAT tarafından tasarlanan ve 1800 fazla kişiden oluşan Avrupa ekibi tarafından üretilen Karlmann King sadece 12 adet üretilecek. Benzersizliğini ve imajını korumak adına sınırlı sayıda üretilecek olması da elbette kıymetini arttırıyor.

Karlmann King’in SUV’u, Ford F-550’yi temek alıyor ve ağırlığı 4.500 kg. Ancak eğer aracı kurşun geçirmez bir modele dönüştürmek isterseniz ise aracın ağırlığı 6.000 kg’a kadar çıkıyor. Kaputun altında, Ford F-550\’nin 6.8 litrelik V12 motoru var. Bu motor 420 beygir gücünde ve en yüksek 220 km/s hıza ulaşabiliyor.

Aracın gövdesi karbon fiber ve çelikten üretildi. Araçta iç mekan HD ses sistemi, 4K TV, güvenli bir kasa, telefon yansıtma sistemi, isteğe bağlı uydu TV, uydu telefonu, kahve makinesi, elektrikli masa, hava temizleyicisi, neon ışıklar ve buzdolabı gibi ultra lüks özelliklerle donatılmış durumda.

Yaklaşık 6 metre uzunluğunda, 2.480 mm genişliğinde ve 2.480 mm yüksekliğinde olan Karlmann King SUV, müşterilerine limuzinde bile bulunmayan zengin özellikler sunuyor.

2020’nin siber güvenlik trendleri

0

Microsoft uzmanları siber saldırı risklerini en aza indirmek için 2020 siber güvenlik trendlerini açıkladı. Öngörülere göre 2020’de siber saldırılarla savaşırken en çok yapay zekâdan faydalanacağız, bu alanda yeni iş birlikleri göreceğiz, buluttan güç alacağız, Sıfır Güven sistemini belirleyeceğiz ve gruplaşmış saldırılara karşı hazırlıklı olacağız.

Siber saldırılar 10 yılda 27 kat artarken günümüzde veri ihlali yaşayan bir şirket ortalama 4 milyon dolar zarara uğruyor. Dünyada günde ortalama 1,6 milyon siber saldırı raporlanıyor. Son yıllarda görülen Stuxnet, NotPetya ve WannaCry’dan sonra siber saldırılar çok daha zararlı ve karmaşık hale geldi. Siber saldırıların 2020’de artacağı, özellikle yapay zekâ ve makine öğrenmesi destekli siber saldırıların yaygınlaşacağı öngörülüyor. Fidye yazılımı ve DDoS saldırıları daha karmaşık yapıya kavuşurken hem kişisel verileri hem de ulusal boyutlarda bilgileri korumak önemini daha da artıracak.

İstenmeyen posta göndermek, kötü amaçlı yazılımlara yönelik hizmet reddi saldırıları yapmak, çevrimiçi reklamcılıkta tıklama sahtekârlığını kolaylaştırmak için botnet\’leri kullanma eğilimi 2020 yılında da devam edecek. Kimlik avcılığı gibi karmaşık sosyal mühendislik teknikleri sayesinde, güvenlik açığı olan bulut uygulamaları ve yazılımlar, siber saldırganlar için kolay lokmalar olmayı sürdürecek. Microsoft, siber suçlarla mücadeleye yıllık 1 milyar dolardan fazla para ayırıyor. Microsoft’ta her ay oltalama tehditlerine ve zararlı yazılımlara karşı güvenlik sağlamak için 1,2 milyar cihaz için 470 milyardan fazla e-posta taranıyor. Bu eylemlerden edinilen bilgiler çerçevesinde Microsoft güvenlik uzmanları 2020 siber güvenlik trendlerini açıkladı.

Yapay zekâ imdadımıza yetişecek

Yapay zekânın veri işleme yeteneği, bize siber suçla mücadele konusunda yeni yetenekler kazandırdı. Fakat yapay zekâ ne yazık ki sadece iyilik için kullanılmıyor. Saldırganlar tarafından bir araç olarak kullanılan yapay zekâ sistemleriyle çok güçlü kötü amaçlı yazılımlar oluşturulabilir. Saldırganlar yaklaşımlarını sıklıkla değiştirdiklerinden Microsoft, kod yinelemeleri takip etmek yerine, risk faktörlerine dayalı kendi yapay zekâ ve makine öğrenimi korumasını geliştirdi. 3500 güvenlik uzmanıyla bulutta her gün 8 trilyon sinyal işleyen Microsoft, yapay zekâ sistemleri sayesinde tehditlere neredeyse anında tepki verebiliyor.

Tedarik zinciri güvenliği yeni iş birlikleriyle sağlanacak

2020\’de küresel olarak kullanımda olduğu tahmin edilen 75 milyardan fazla mobil cihazda saldırganların sistemlere girmesine neden olabilecek çeşitli güvenlik açıkları içerecek. Bunun önüne geçmek için tedarik zincirlerini oluşturan şirketler ortak çözümlerde anlaşacak. Örneğin, Microsoft Identity platformu farklı markaları içeren 1,4 milyon benzersiz uygulama için çok faktörlü kimlik doğrulaması kullanıyor. Bu tip platformlarla modern ve güvenli tedarik zincirlerinin sayısı artacak.

Güvenlik için bulut sistemlerine daha çok başvurulacak

Şirketler çalışan esnekliğini artırmak için evden çalışma ve kendi cihazınla çalışma gibi sistemlere geçiyor. Bu durumlarda BT departmanlarının her cihaz için ayrı bir koruma sistemi geliştirmesi zorlaşıyor. Bunun farkına varan şirketler bu sorunu hibrit bulut çözümleriyle çözüyor. Şu anda, şirketlerin üçte ikisi zaten hibrit bulutta veya yakın gelecekte hibrite geçmeyi planlıyor. Bu nedenle 2020’de daha fazla şirket cihaz güvenliğini hibrit bulut sistemleri üzerinden sağlayacak.

Şifrelere elveda Sıfır Güven’e merhaba

Zayıf güvenlikli kimlik bilgileri ve şifreler, özellikle yapay zekâ tabanlı kötü amaçlı yazılımların iştahını kabartıyor. Doğrulanan tüm veri ihlallerinin %63\’ü zayıf, tahmin edilebilir veya çalınmış şifrelerden kaynaklanıyor. Bunun üstesinden Sıfır Güven sistemiyle gelinebilir. Adından da anlaşılacağı gibi, Sıfır Güven/Zero Trust sistemleri otomatik olarak parametreler içindeki hiçbir şeye güvenmez, bu nedenle kötü oyuncular kurumsal güvenlik duvarlarından geçmeyi başarsalar bile, ağın farklı veya hassas bölümlerine ulaşmak için ek kimlik doğrulama faktörlerine ihtiyaç duyar. 2020’de kurumların kullanacağı biyometri ve kimlik sertifikalarına sahip çok faktörlü kimlik doğrulaması, kimlik çalınma riskini neredeyse sıfıra düşürecek.

Gruplaşmış saldırılara hazır olmalıyız

Geçen yıl yeni bir saldırı türüne şahit olduk. Siyasi ya da sosyal eğilimlere göre hareket eden gruplar, sosyal medyada aktif olmayı sürdürürken, tüm dünyada hükümetlere ve şirketlere saldırılar düzenledi. Microsoft’un Tehdit İstihbarat Merkezi, kötü niyetli siber-aktivitelerle meşgul olan 110’dan fazla aktif grubu yakından takip ediyor. Microsoft uzmanları en yeni uygulamaları paylaşmak, yetkililerle eğitim vermek için Interpol gibi uluslararası kuruluşlarla iş birliği yapıyor.

Facebook’un bu sefer 29 bin çalışanının bilgileri çalındı

0

İsmi skandallardan kurtulmayan Facebook’un, ABD’de 29 bin çalışanının kişisel bilgileri çalındı.

Sosyal medya devi Facebook’ta Cambrigde Anlytica skandalından sonra sular durulmuyor. Milyonlarca kullanıcısının bilgilerini başka şirketlerle paylaşan şirket, şimdi ise 29 bin çalışanının kişisel veri ve bilgilerini çaldırdı.

29 bin çalışana ait kişisel veri ve mali bilgilerin sabit diskte bulunduğu, söz konusu sabit diskin Facebook insan kaynaklarından bir kişinin arabasından çalındığı belirtildi. Çalınan bilgilerin yabancı istihbarat ajanlarının eline geçmesinden korkulduğu hakkında bilgiler edinildi. İstihbarat kurumlarının kritik pozisyonda yer alan Facebook çalışanlarına ulaşmaları ve tehdit ederek Facebook’a müdahale etmeleri mümkün.

29 bin çalışanın veri bilgilerinin bulunduğu hard diskin 17 Kasım günü çalındığı ve bu hard diskin çalınıdığının 29 Kasım’da fark edildiği belirtildi. Facebook, çalınan 29 bin çalışan verilerinin hacker’ların eline geçmiş olabileceği konusunda ise uyardı. Yine de çalınan diske ne olduğu şu an için bilinmiyor.

Yabancı istihbarat ajanslarının milyonlarca dolar ödeyebileceği böyle bir veriyi bir Facebook çalışanının hiçbir güvenlik önlemi alınmadan götürebilmesi de dikkat çekti. Facebook ise konuyla alakalı, bu verinin ve sabit diskin ofis binasından dışarı çıkmaması gerektiğini, çalışanın bu işlemi izinsiz olarak gerçekleştirdiğini ifade etti. Otomobilinde hırsızlık yapılan çalışan hakkında ise soruşturma başlatılacağı ifade edildi.

Hırsızların çaldığı diskte yer alan çalışan bilgilerinin ise 2018 yılın ait olduğu bildirildi. Yani diskteki veriler 2018 öncesinde Facebook’ta çalışan ve ayrılan kişilere ait veriler içermiyor.